Tirabizon, Livera, Sümela, Uzungöl derken istikameti Rize'ye çevirdik. Uzungölden sonra iki günü yorgunluğu ile Elevit yaylasına doğru yola koyulduk fakat yayla şenliği, çay fabrikası girince araya yola çıkmamız biraz gecikti.
Asıl hedefimiz Elevit Yaylası'na varıp çadır atmaktı fakat yolda pilimiz bittiği için daha önceden baktığımız yol üzerindeki Zilkale Pansiyon'a demir attık. Zilkale Pansiyon'da bizi Musa Bey karşıladı. Pansiyonda güzelce aklanıp paklandık. İki günün yorgunluğu, yağmurun ve nemin ıslaklığı ve kirini attık.
Ertesi gün gözümüz açıldı, kahvaltı sonrası koyulduk muhabbete. Pansiyon Musa Bey'in abisinden miras. Öğretmen olan Musa Bey yaz tatillerinde ve fırsat buldukça pansiyonla ilgileniyor. Çevrede gidilebilecek yerler ve yol durumu ile ilgili sorularımızı sabırla cevapladı.
Asıl niyetimiz Elevit'e oradan Trovit üzerinden Palovit'e geçmek. Fırtına Deresi boyunca yukarı doğru tırmanıyoruz. Çat'ta Cancik Pansiyondan sola dönüyoruz ve pansiyonu ikinci bir alternatif olarak aklımızda tutuyoruz. Yol boyunca muhteşem Karadeniz manzaraları bize eşlik ediyor. Veee Elevit Yaylası...
Yayla tek kelime ile muhteşem. Namı diğer Yaylaköy, adından da anlaşılacağı gibi bu yayla aslında bir köy. Rakım 1950m. Hacıvanak ve Trovit buzul vadilerinin birleşme yerinde bulunan köy Çamlıhemşin'e 55 km uzaklıkta. Lokanta, pansiyon mevcut. Yaylanın ortasından sular akıyor. Gerçekten görmeye değer.
Amma velakin bizi kesmiyor. Vuruyoruz kırbacı ve düldülü sarıyoruz dağ yoluna. Elevit'ten sonrası bizim için biraz sıkıntılı fakat altı biraz yüksek bir arabanız varsa dikkatli bir şekilde aşılabilir. Trovit'e, Palovit'e varamasak da manzara güzel. Kamp ocağını yakıp bir çay demliyoruz.
Ortam güzel çay güzel ama yayla sinekleri hoş geldiniz diyor, keyfimizi kaçırıyorlar. Daha fazla ilerleyemediğimiz için geri dönüyoruz.
Acaba pansiyonda mı kalsak yoksa çadır mı kursak karar veremiyoruz bir türlü. Yol boyunca gördüğümüz taş köprülerden birinde fotoğraf çekmek için kısa bir mola veriyoruz.
O sırada bizim düldülün yanına bir Grand Vitara yanaşıyor. Gökçen'le gözgöze gelip "alacan bunu, vuracan kırbacı yaylalara" diyoruz. Eee yoldan geri dönmenin burukluğu da var tabii :)
O da ne; Vitara da 06 plaka. Hemen yanlarına yanaşıyoruz hemşehrilerimizin. Arabadan, yollardan, etrafın kirliliğinden başlıyoruz muhabbete ve öylece tanışıyoruz bundan sonraki yolculuğumuzun bir kısmını beraber geçireceğimiz Mustafa Bey ve ailesiyle. Yol hakkında bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Daha önce de Karadeniz gezisi yaptıklarından yollara ve kamp yerlerine daha aşinalar. Yol üzerinde Cancik Pansiyon'da daha önce kamp kurduklarını ve yine oraya gideceklerini söylüyorlar. Biz de karar veremediğimiz için Gökçen'le bir şansımızı deneyelim diyoruz, istikamet Cancik Pansiyon.
Pansiyon Serender ve Ahşap Bungalov evlerden oluşmakta. İşletmenin sahibi Rasim Amcayla selamlaşıp hasbihal edip, çadır kurmak istediğimizi söylüyoruz. "Bahçeden yer beğenin" diyor. Çadır için ücret talep etmeyen nadir yerlerden. Yemek yiyebilir, ihtiyaçlarınızı bakkaldan karşılayabilirsiniz.
Güzel bir uyku ardından sabah yeni yol arkadaşlarımızla kafamız sarıyor, çay faslından sonra beraber düşelim yola diyoruz.
Önce dönüşte Zilkale'yi gezidik. Tam yapım zamanı bilinmeyen kale ormanların arasında gerçekten ihtişamlı duryor. Oralara kadar gitmişken görün deriz, çok zamanınızı da almayacaktır. Ayrıca aynı yol üzerinde Palovit şelalesi de mevcut. Biz birkaç kişiye sorduk, 'hocam senin araba çıkmaz' denince Palovit şelalesini es geçtik. Aynı lafları asıl amaç olan Pokut ve Sal Yaylaları için de duyunca (ki bu bölüm Gökçen'in kursağında kalmıştır, daha elverişli bir binek edinilince o yaylalara çıkılacaktır, aksi takdirde biraz kafamı şişireceğe benzemektedir :) ) yol arkadaşlarımız Mustafa Bey ve Eda Hanım'dan ayrılıp yönümüzü Ayder'e çevirdik.
Ayder'de söz dinleyip bir kaplıcaya gittik ferahladık. Ayder güzel bir yer fakat çok turistik ve kalabalık. Zipline yapabilirsiniz biz pek heves etmedik. O nedenle alacaklarımızı aldık, karnımızı doyurduk Gelin Tülü Şelalesi'ni seyrettik. Ver elini Galer Düzü. Orası da kalabalık geldi bize. Yeme içme, kamp imkanı vardı. Bu defa araba gitmez laflarını kulak ardı edip Kavrun'u kafaya koyduk. Yol bozuk ama o kadar da değil. Önce Aşağı sonra Yukarı Kavrun'a çıktık.
Tatilin herhalde en güzel zamanı bu yaylada geçirdiğimiz zaman oldu. Kaçkarlar'ı görmeden ölme arkadaş!!! Yukarı Kavrun dağcıların uğrak mekanı. Daha önce bakınmıştık nerede kalsak diye. Herkes Şahin Pansiyon'daki Yalçın Bey ve ailesinin misafirperverliğinden bahsediyordu. Biz de söz dinledik, Şahin Pansiyon'un arka bahçesinde kampçılar için düzenlenmiş alana çadır attık.Orada kaldığımız 2 gece boyunca çeşitli memleketlerden bir sürü dağcı ve trekking meraklısı gördük. Lokanta kısmında her yerden Dağcılık Klüplerinin flamaları vardı. Hatta girişte Nepal'den gelmiş dağcı duası bayrakları bile gördük, öğrendik. Gayet rahat ettik. Firdevs ablanın muhlaması da gerçekten güzeldi.
İşin aslı oradaki gökyüzü sanırım başka yerde yok. Rakım 2350m, Kaçkarlar zirve önünüzde, mesafe 8 km... Biz de ufak bir tur atsak mı dedik. Buzul gölleri kafamızda vardı. Ertuğrul var, yol iz bilmeyiz. Nasıl yapsak derken Yalçın Abi 'bizim Duray size rehberlik eder' dedi. 'Abi çocuk var, kondisyonumuz iyi değil' filan desek de cesaretlenip ertesi gün düşüyoruz yola. Ertuğrul kah benim kah rehberimiz Duray Abi'nin omzunda çıkıyor. Gökçen kendini zor taşıyor, o ayrı. Arkadan arkadan geliyor.
Duray Abi sayesinde çıktık buzul göllerine, adam aldığı her kuruşu haketti doğrusu, şimdiye kadarki en zorlu tırmanışı oluyor. Aslında uzun yol değil ve patikayı izleyip yolu bulmak mümkün. Yol yaklaşık 4 km. Fakat biz bir anda çöken sisten korktuk, herkes bu konuda uyarıyor.
Mesafe çok uzun olmasa da kısa mesafede çıkılan yükseklik bir hayli, rakım 3000m civarı. O da bizim gibi spor yapmayanları yoruyor tabii. Hem tırmanma hem irtifa ... Bir de musallat olan yılışık bir sinek var, öff. Kısa kollu, paçalı kıyafetler seçmeyin direk yapışıyorlar. Ama zamanla alışılıyor, bizim oğlan bile bir baktık pat pat kovalıyor. Ama yine olsa yine çıkılır mı ; eveeet! Çiçekler, çeşit çeşit otlar. Karşıda Kaçkar zirve manzarası...
Karadeniz Gölü
Şahin Gölü
Büyükdeniz Gölü
Küçükdeniz Gölü
Buzul gölleri de çok güzeldi, 4 göl gördük. Duray Abi isimlerinin Büyükdeniz, Küçükdeniz, Karadeniz ve Şahin Gölü olduğunu söyledi. Kaçkar eteklerine çıkan en küçük dağcı olarak Ertuğrul karlarda oynayıp peşi sıra suya girdi. Keyif ki ne keyif.
Geri inmesi de yaklaşık 1,5 saat sürdü. Yukarı çıkmaya niyetliyseniz, yanınıza su kabı ve yiyecek bir şeyler almayı unutmayın. Yolda bir su kaynağı var ki içmeye doyamıyor insan. Aslında çadırı malzemeleri alıp şöyle 4-5 gün kamp atacaksın burada, çiçekler, göller, manzara cennetten bir köşe gibi. Dağları seviyoruz. Ovalar sizin olsun dağlar bizim. İsrailli bir çift orada kamp yaptı o akşam. Özendik doğrusu... Arkadaş sen kalk taaa oradan gel Kavrun'u bul, kamp at.
Gerçi biz orada iken Yukarı Kavrun'un yukarısında ki Öküz Yatağı denen yere ayı inip 2 hayvanı parçalamış ( öküzleri kaçkar eteklerinde Öküz Yatağına otlayıp yazı geçirmeleri için bırakıyorlar. Hayvanlar burada tehlikeli bir durumda birbirlerini koruyorlarmış ama ayıya yem olan öküzler ufak dediler, yaşları tutmuyormuş aslen oraya). Biraz cesaret gerekebilir gecelemek için.
Yukarı Kavrun' da geçirdiğimiz 2 gece 3 gün tatilin en keyifli günleri oldu. Ertuğrul da kendine göre bir dağcı çevresi edindi.
Dipçe: Gelelim şu yeşil yol meselesine. Biz arabamızın uygunsuzluğu nedeni ile her yere gidemedik. Gitmediysek gitmedik, bir dahaki sefere gideriz. Velev hiiiiiç gidemedik, dünyadan hiçbir şey eksilmez. Oradaki insanlarla konuşunca bazılarının karşı, bazılarının yanlı olduğunu görüp önyargısız bakmaya çalıştık.
Sonra yukarıda bahsettiğimiz ciğerimizi ve dizlerimizin bağını çözen yürüyüş sonrası fikrimiz "hayır"a kaydı. Gitmeyelim, her yere de gitmeyelim. Onca saat yürüyüp 3000 metreye çıkıp hala çöpümüzü oralara atıyorsak gerçekten bir yere gitmeyelim. Dağın taşın huzuru kaçmasın....
...Biz şu koşuşturma ile geçen hayatta nefes alabilmek için farklı pencereler arayan iki insanız. İş güç derseniz yıllar önce beraberce tıp fakültesini bitirdik, hala öğrenciyiz. Tam zamanlı anne, baba, evlat, kardeş ve arkadaşız :)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder