Siyah İnci

Havalar soğudu; bize bir tembellik çöktü ki sormayın. Hakkını verelim, içimizi ısıtan çaya torpil yapalım :) 



Çayın tarihi 5000 yıllık. Nasıl insanoğlu içmeye başladı kısmı azıcık hayalgücü gerektiriyor; ya bir imparatorun sıcak su dolu bardağına düştü ya da budist bir rahip tesadüfen yapraklarını çiğnedi, yorgunluğa veda etti. Hangisi hoşunuza giderse oradan buyurun. O kadar ki bahsettiğim imparator Shen No-ung 7 sene sadece çay için o bölgede kalmış. 17. YY'da Avrupa çay ile tanışmış. Biz de 20. YY başında birkaç başarısız deneme ardından Doğu Karadeniz'e karar kılıp üretmeye başlamışız, ne güzel de yapmışız. İnce bellide çay olmasa dünya nasıl bir yer olurdu düşünemiyorum bile.... 



Yeşil, beyaz, sarı, Oolong ve siyah başlıca olmak üzere birçok çay çeşidi mevcut. Çayı sütlü, tuzlu, şekerli, limonlu; zencefil, tarçın, kakule ile aromalandırılmış, meyvelerle soğuk içenler mevcut. Bunlar benim ilk etapta aklıma gelenler, bir de bu işin dünyanın her yerinde kendine göre gelişmiş dev bir kültürü var ki akla ziyan. Çinlisi, Hintlisi, İngilizi, Japonu, Endonezyalısı.... Biz de bu işte başı çekiyoruz. Çay üretim ve tüketiminde hatırı sayılır bir memleketiz vesselam. Vesile olan insanların ruhu şadolsun. Pubmed'e "tea" yazıp merakla baktım kaç yayın var diye; sonuç 23246, "tea antioxidant " 5334, "tea cancer" ise 3951. Pek araştırmasak da bu çayın ne faydası var diye bu işi yapan bilim insanları var besbelli.



Karadeniz seyahatimiz tam çay kesim zamanına denk geldi, her yer çay bahçesi ve harıl harıl çalışan insanlar, çay toplama merkezlerine verilmek üzere çuvallanmış tazecik yapraklarla dolu idi. Havada tatlı bir çay kokusu, bahçeler yemyeşil. Sohbet ettiğimiz insanlar bu işin zahmetinden hep bahsettiler. Allah kolaylık ve bol kazanç versin. İlk çay fabrikası gezme teşebbüsümüz Tirebolu'da oldu. Malumunuz olan 42. nolu çay... Fakat bayram seyran olduğundan diye iyi niyetli bir mazeret bularak kapıdan çevrildiğimizi söyleyebiliriz. İkinci deneme Of'ta oldu. Yine "maalesef ilgilenecek bir yetkili yok" gibi bir devlet dairesi klişesi istemediğimizden ve de ürünleri bizi zaten pek memnun bıraktığı için durak Özçay oldu. Özellikle sabahları bergamutlu hediyelik çayı favorim.



Metin bir de orada hemşehrisini buldu, oh... Selim Hataylı bir arkadaş, Özçay fabrikası turistlerin uğrak noktası. Arap turist de çok olunca kalkmış Arapçası sayesinde ekmek parasının peşinde gelmiş buralara. Sağolsun bize fabrikayı gezdirdi, anlattı. 

Kısacık anlatalım, o yeşil yapraklar buruk siyah çaya nasıl dönüşüyor. 



Çay önce teknelerde 35 C civarında solduruluyor, yani içerdiği su çayı yakmadan azaltılıyor. Sonra solan yapraklar kıvrılıyor, yani parçalanıyor ve öz suyu yaprak yüzeyine sıvanıp okside olmaya başlıyor ve çaya tadını veren fermantasyon başlıyor. 



Nemli ortama alınan çaylar fermentasyonunu tamamlayıp sonra fırına verilerek yaklaşık 1 saat 100 C'de tutulup kurutuluyor. 



En son aşama ise çayın elenerek kalitesine göre tasnifi ve paketlenmesi. Tüm bu iş 2-3 saat sürüyor. Sonuç şahane. 



Tesisin içindeki ufak turun ardından bahçede misafir olup bir de ikram edilen çay ile yorgunluk attık. O esnada kaç tur geldi geçti sayamadık.



Gelelim çay demleme işine, babam yıllardır öyle demler ben de o tarifi teyit ettim; iyi kalite su kayayınca boş olan üst çaydanlığa (tercihen porselen) konur. Çay ise genelde yaptığımızın aksine kaynar suyun üzerine atılır, öncesinde yıkanıp ıslatılmaz. Alta yeniden su eklenip kısık ateşte 10-15 dk demlenir. Yarım saatte de tüketilir. Bir de böyle deneyin, bakarsınız beğenirsiniz....





3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bir bardak çay önümüze gelirken ne emekler veriliyor, zor iş, Allah onlara kolaylık versin. Sizin yöntemi ben de bir deneyim bakalım. Teşekkürler, sevgiler. https://bizimmutfakdan.wordpress.com/

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten emek 😊 bir deneyin umarım beğenirsiniz. ...

    YanıtlaSil