Perilerin Şehri

Tembellik başa bela, taaa ne zamandır (1 yıl olacak neredeyse) bu yazıyı yazmak istiyorum, alelade bir yer olsa çoktaaaan unutmuştum. Ama burayı unutmak bir yana o yolu bir daha tepip yine yine yine giderim. Ama giderken yanıma bir şişe de soğuk su alırım :-)


Leyleği de havada gördüm hazır :)



Sadece ben değil Büyük İskender bile üşenmemiş gitmiş, üstelik savaşıp almış şehri :) 
Rakım  yüksek (1450-1600m), Torosların bir kolu olan Akdağ'a tırmanırken insan ne ile karşılaşacağını merak ediyor. Ne olabilir ki en fazla? 
Sagalassos'u gidin görün derim, ancak o zaman anlayacaksınız... Akıttığınız tere, yediğiniz rüzgara değer. Bir yerlerden bir Roma askeri çıkıverecemiş gibi hissedebilirsiniz.  İlk insan izleri MÖ 10000, yerleşim izleri MÖ 4000'de iken kentleşme MÖ 1000 civarında başlamış. Güvenlik, su, etraftaki verimli ovalar ve seramik için kaliteli kil insanları bu dağ başına bu şahane kenti kurmaya teşvik etmiş. İskender MÖ 333'te şehri fethetmiş. Şehir helenleşmiş. Veba salgınları, depremler, akınlar şehrin sonunu getirmiş. Kent terkedilmiş. 1706'da yine bir gezgin diplomat, bu defa Fransız Paul Lucas Antalya Isparta arası seyahatinde yıkıntılara rastlamış ve adı meçhul bu yere "Perilerin Şehri" demiş. Su perilerinin şehri Sagalassos.....


100 yıl kadar sonra bir İngiliz Papaz şehrin adını kitabelerden okuyarak keşfetmiş, ilk bilimsel çalışma 1884'te Polonyalı bir kont tarafından yönetilmiş. Yakın zamana kadar yeniden kente olan ilgi kaybolmuş. 1980lerde İngiliz bir grup, 1990'dan günümüze de Belçika Leuven Üniversitesi pek çok firmanın da desteği ile kazıları yürütüyor. Aslında tek yapılan kazıp çıkarmak değil ayağa kaldırmak da olmuş. Kazı alanını gezmeden önce girişten mutlaka bir broşür alın, değilse de içerideki tabelalara dikkat edin. Alan çok güzel düzenlenmiş. 3 rota belirlenip alacağı olası zamanlar da hesaplanmış. Rakımın yüksek, havanın da sıcak olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir, yürüyüşe başlarken yanınızda su bulundurun, suyunuz biterse alanda hala akan antik çeşmeler var. Zira görecek çok şey var, ama yorucu. Fotoğraf merakınız varsa doğru yerdesiniz, ama sizin işiniz daha da uzun sürecek :) 


Biz Ertuğrul'u da hesaba katıp sarı güzergahı seçtik. Yine de çok yorulduk. Zira adamı zaptetmek mesele, koştu durdu.


Tiyatroya çıkmaya mecalimiz kalmadı ki o tiyatro için Charles Fellows 1839'da “Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve en güzeli yer alır…”.demiş seyahat güncesinde. Yaaa bir Charles Ağlasun'a gelip o tepelere tırmanıp bir de bunları yazmış, saygı duyuyorum. Girişin hemen ilerisinde büyüklüğü ile sizi şaşırtacak Kent Konağı bulunuyor.




Kazı ekibi büyük işler başarmış, en etkileyici kısmı MS 610'da depremle yıkılan Antoninler Çeşmesi'nin 12 yıl süren bir çalışma ile ayağa kaldırılıp su akar hale gelmiş olması.





28 m uzunluğunda ve 9 m yüksekliğindeki çeşmenin iki başında yine harika başka bir kent olan Afrodisias'ta yapılmış olan sarhoş Dionysos ve ona destek olan Satyr heykelleri dikili. Arada ise zamanında Hristiyanlarca yıkılıp çeşmenin haznesine atılan adalet ve intikam tanrıçası  Nemesis, Apollo, Asklepios ve Koronis heykelleri var (Mevcut heykeller kopya, orjinaller Burdur Müzesi'nde, bir dahaki sefere oraya da gideriz kısmetse).






Çeşmenin bulunduğu Yukarı Agora'ın manzarası muhteşem...



Aşağı doğru bakınca Macellum, ayağa kaldırılmış Claudius kemeri; diğer bir tarafta ise Aziz Mikael Bazilikası ve Meclis binası gözünüzün önüne seriliyor.





Diğer bir harika yapı ise yine su bağlanmış olan Geç Helenistik Çeşme ve üzerindeki kütüphane. 





Çeşme aslında bir avlu etrafında, sütunlar arasında. Şırıl şırıl kaynak suyu ile elimizi yüzümüzü yıkayıp ferahladık, Ertuğrul'u zor şer çıkardık tabii o suların arasından... 



Ne yanımıza baksak şaşırdık beğendik... 
Darısı size :)

Yazıyı bitirirken nedense bir şarkı mırıldanıyorum istemsiz, üstü açık bir 67 İmpala, rüzgarda savrulan saçlarım (bu kısmı komik oldu:)


Yazdan kalma bir günde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder